Gezimiz 3 bölüm sürecek, 1. bölümde Beykoz sahilleri, 2. bölümde Beykoz Korusu, 3. bölümde ise Beykoz Korusu Sosyal Tesisleri olacak.
Baştan söyleyeyim bu geziyi 25 Aralık 2015 tarihinde kız kardeşimle gerçekleştirdim.
Fakat vaktinde yayınlamak kısmet olmadı.
Geçtiğimiz bahar aylarında da eşimle gidince bu resimleri yayınlamadığım aklıma geldi.
Yaz tatili sonrası ancak fırsatım oldu.
Yıl eski olabilir ama gün olarak yine bu günlerdi ve mevsim olarak sonbahar etkileri vardı.
Eşimle gittiğimiz gün de yine bu bölümde gördüğünüz güzergahı çektim ama bahar mevsiminde olduğu için biraz daha farklı resimler oldu.
Ayrıca o gün, Beykoz Merkez Serbostani Mustafa Ağa Camisinin de, İshak Ağa Çeşmesinin de (10 Çeşmeler) resimlerini çektim, hepsini ayrıca yayınlayacağım.
Bu bölümde gördüğünüz resimlerin hikayesine gelince, biz o gün kız kardeşimle Yeniköy iskelesinden vapura binerek Beykoz iskelesine ulaştık.
Oradan kısa bir yürüyüşle İstanbul Büyükşehir Belediyesinin işlettiği Beykoz Korusu Sosyal Tesislerinde kahvaltı yaptık, koruda kısa bir gezi yaptık.
Tekrar iskeleye dönmeden önce Beykoz Belediyesinin önüne kadar giden sahilde kısa bir yürüyüş yaptık.
Sonra tekrar iskeleye gidip motorla Yeniköy iskelesine geri döndük.
Yazının sonunda motordan çektiğim resimleri de görebilirsiniz.
Öncelikle Beykoz hakkında kısaca bilgi vereyim;
Beykoz, İstanbul'un Anadolu Yakasında yer alan bir
ilçesidir.
Çatalca-Kocaeli bölümünün Kocaeli Yarımadası batısında yer almakta
olup; batıdan İstanbul Boğazı, doğudan Şile ilçesi, kuzeyden Karadeniz ve
güneyden de Çekmeköy, Üsküdar ve Ümraniye ilçeleri ile çevrelenmiştir.
Cumhuriyetin
ilk yıllarından itibaren yapılan sanayi ağırlıklı çalışmaların etkisiyle
fabrikaların çoğalması sonucu genelde işçi kesimin tercih ettiği yerleşim yeri
olan Beykoz, son yıllarda üst gelir seviyesi kesimden de talep görmektedir.
Deniz seviyesinden başlayarak 270 metreye kadar yükselen
Beykoz’un engebeli arazisini Riva, Küçüksu ve Göksu dereleri parçalamıştır. Beykoz
ve çevresi başta kestane, meşe, gürgen, ıhlamur, kayın, kızılağaç ve fındık
ağaçlarından oluşan doğal orman örtüsüyle kaplıdır.
Beykoz isminin nereden geldiğine ilişkin olarak da çeşitli
rivayetler söz konusudur.
Bu rivayetler içerisinde en bilineni, Beykoz isminin
Kocaeli beylerbeylerinin Beykoz’da oturmasına nispetle üretilenidir.
Rivayete göre Farsçada köy anlamına gelen “kos” sözcüğünün
Türkçe “bey” sözcüğüne eklenmesi sonucunda ortaya çıkan Beykos (Beyköyü)
sözcüğü kentin adı olarak kalmıştır. Beykos zamanla Beykoz’a dönüşmüştür.
Bilinen bir başka rivayet ise, Beykoz isminin, kentin Osmanlı idaresi altına
girdiği dönemden sonra kentte inşa ettirilen On Çeşmeler adlı bir çeşmenin
yanında bulunan büyük bir ceviz ağacına binaen ortaya çıktığını iddia
etmektedir. Bu rivayete göre söz konusu dönemde koz kelimesi ceviz sözcüğünü
nitelemek üzere kullanılmaktadır. Bu yörede ceviz ağaçlarının çok fazla sayıda
bulunması nedeniyle de bu yöreye Binkos adının verildiği ve bu ismin zamanla
Beykoz ismine dönüştüğü öne sürülmektedir.
Beykoz neredeyse iki yüz yıllık bir sanayi havzası.
19.
Yüzyıl’ın başlarına kadar güzellikleri, sessizliği ve yeşillikleriyle
anlatılarda önemli bir mesire yeri olarak yer alan Beykoz ve çevresi Tanzimat
sonrası devlet eliyle başlatılan sanayileşme çabalarının görünürlük kazandığı
ilk mekânlardan birisi oldu. Kağıt, deri, çuha, mum, cam gibi o dönem öncelikle
ihtiyaç duyulan pek çok maddenin imal edildiği fabrikalar bu bölgede art arda
kuruldu. Çoğunluğu devlet tarafından kurulan bu "fabrika-i hümayunlar"
sayesinde Beykoz ve çevresi Osmanlı İmparatorluğu’nun ilk sanayi havzasından
birisi oldu.
O tarihlerden iki binli yıllara kadar bu bölgede hep fabrikalar ve
tabii orada çalışan çok sayıda işçi oldu.
Boğazın en güzel noktasında, muhteşem doğasıyla yer alan
Boğazın İncisi Beykoz bir sanayi şehriydi artık. 2000'li yıllardan sonra
fabrikaların kapanması ve taşınmasının ardından ilçe, konut, turizm, sağlık ve
eğitim bölgesi olarak tanımlanmaya başladı.
Osmanlı tarihinin en önemli seyyahlarından olan Evliya
Çelebi, Beykoz’u şu satırlarla anlatır: “(…) lebi deryadan bağlar kenarından
gitmek üzere Servi Burnu’nun üç bin adım güney tarafında, bir liman-ı âzimin
kenarındadır. Sekiz yüz haneli, bağ ve bahçeli, mamur bir kasabadır. Camii,
mescidi, hamamı, sibyan mektebi, küçük sokakları, ağaçlarla müzeyyen çarşı ve
pazarı vardır. Çarşı ve pazarı çok bakımlıdır. Halkı bahçıvan, oduncu ve
balıkçıdır. Ab-ı havası nefistir. İskelesinde bir kılıç balığı dalyanı vardır.
Beş altı gemi direğini birbirine bağlayıp denize dikmişlerdir. Karadeniz
tarafından kılıçbalıkları geldiğinde direğin tepesindeki âdemler ellerindeki
taşları kılıçbalıklarının arkasına doğru atınca balıklar emin yerdir diye liman
ağzına doğru girer. Burada ağlara takıldıklarında balıkçılar kayıklarla
kılıçbalıklarına yanaşıp kargı ve tokmaklarla bunları avlarlar. Buradan içeride
Akbaba, Sultan, Ali Bahadır, Dereseki, Alemdağ, Koyun Korusu, Yuşa Nebi
mesireleri vardır.”
Beykoz sahilinde yürürken önümüze üzerinde "Hollykoz" yazan bu vapur çıktı.
Vapur bir iskelenin önündeydi ama ne iskelede ne de vapurda kimsecikler yoktu.
Hollykoz, Beykoz Belediyesinin bir projesiymiş.
Beykoz pek çok dizi ve filme ev sahipliği yaptığı için hangi dizi nerede? Hangi evde? hangi sokakta çekildiyse onu gösteren hatta oralara gezi düzenleyen bir çalışma hazırlanmış.
Proje hazırlandığı zaman aşağıdaki yazı ile tanıtımı yapılmış.
TRT yapımı ‘Üç İstanbul’ Beykoz’un yalın güzelliğini
ekranlara taşıyan ilk dizi idi.
Sonrasında kendini inatla muhafaza etmiş tarihi
dokusu, koruları, körfezleri, iskeleleri, yalıları, köyleri, yeşili, ormanları…
Beykoz’un mübalağasız her köşesi: sağı-solu, 2000’li yıllardan sonra Televizyon
dizilerinde görünür oldu.
Günümüzde çekilen sadece ülkemizde değil dünyanın dört bir
köşesinde büyük bir beğeni ile izlenen Türk Televizyon yapımlarının yarısından
biraz fazlası Beykoz’da set kurmakta.
Peki ama nerede bu dizilerin çekildiği çok merak ettiğiniz
mekanlar; yalılar, konaklar, evler, restoranlar, çay bahçeleri, kafeler,
lokantalar, sokaklar, yollar, ormanlar, korular, fabrikalar… ?
Cevabı burada: Hollykoz
Hollykoz Projesi / Tarihi Paşabahçe Vapuru Dizi Anı Müzesi
ve Fragman Evi
Yer: Beykoz Belediyesi
Hollykoz Projemiz, tarihi ve doğal dokusuyla dizilerin
vazgeçilmez mekânı olan Beykoz'u turizmcilere açarak, dizi ve turizm sektörünü
buluşturmayı amaçlıyor.
Koruları, sokakları, kasırlarıyla her köşesi doğal film seti
olan ilçede dizi ve sinema turizmini geliştirmeyi ve ilçeye olan ilgiyi
artırmayı amaçlayan Beykoz Belediyesi Hollykoz Projesi’ni hayata geçirdi.
Tarihi Paşabahçe Vapurunda ise Türkiye’nin ilk Dizi Anı
Müzesi ve Fragman Evi de kuruldu. Ayrıca dizi gezi haritasının web ve cep
uygulamaları da hazırlanarak turizm sektörünün ve meraklılarının ilgisine
sunuldu.
Kaynak 1Kaynak 2
Bu tabelada hangi mekanda, yada hangi sokakta hangi dizinin yada filmin çekildiği gösteren şema ve bilgiler var.
İleride görünen bina Beykoz Belediyesi Prof. Dr. Necmettin Erbakan Kültür Merkezi.
Yıllar önce burada bulunan düğün salonunda kuzenimin akşam saatlerinde ki düğününe katılmış, Boğaziçi'nin resimlerini çekmiştim.
Bakınız 👉Boğaziçi'nde Akşam
O gün hava soğuk ve sisliydi, hava sisli de olsa Avrupa yakasında ki özellikle Maslak-Levent-Şişli civarında ki gökdelenler seçilebiliyor.
Dönüş yolunda Avrupa yakasına motorla geçtik, hava çok soğuk olduğu için içeride seyahat ettik.
Bundan sonra ki resimler camın arkasından çekildi.
Beykoz İskelesi
Yeniköy Yalıları
Sol baştaki kahverengi ahşap yalı: Aleko Nikolaidis yalısı.
Halen Rum Parayia Kilisesi Mütevelli heyetinin sahibi olduğu
yalı, 1850-1875 yılları arasında yapılmış olan tarihi özellik taşıyan bir
yalıdır.
Yalının sahibi Yeniköy’ün Rumlarından Hristaki Efendi,
Yeniköy’den göç etmeye karar verince yalıyı Rum Parayia Kilisesi Mütevelli
Heyetine hibe etmiş. Hibe edilmeden önce yalı Josep Levi tarafından Splendid
Hotel-Tea Room adlı otel olarak işletilmiş.
Otel sadece Avrupalı zenginlerin
aileleri ile birlikte gelip konakladıkları bir konumda olduğundan iç döşemesi
lüks ve kıymetli mobilyalardan oluşmaktaydı.
Hristaki Efendi’nin Yeniköy’den
ayrılmasından sonra içindeki eşyalar da yok olmuş.
1967 senesinde Yeniköy’ün balıkçılarından Aleksandros
Nikolaidis (Bay Aleko) yalının alt kısmını Deniz Park adı ile o tarihlerdeki
Yeniköy’ün tek Rum Meyhanesi olarak çalıştırmaya başladı. Kurulduğunda salaş
tipik bir Rum Meyhanesi görünümdeydi, eskiden açık olan terasının arka
bölümünde ipe dizili "çirozlar” sallanırdı.
Kazıkların üzerine oturmuş
olan lokantanın terasının zemin tahtaları arasından denizde görünürdü.
Faik ve Bekir Bey Yalıları ya da diğer bilinen adıyla İkiz
Yalı, Yeniköy’de Köybaşı Caddesi üzerinde, Yeniköy İskelesi’nin hemen yanında
yer alır.
Sara Sultan tarafından ikiz kızları için mimar Raimonda d’Aranco’ya
1890-1895 yıllarında yaptırılmıştır.
400m2 yüz ölçümüne sahip yalı, ahşaptan eklektik üslupta
inşaa edilmiştir. Birbirine bitişik iki yapıdan müteşekkil yalı, üç katlıdır.
İki yalı birbirine kapılarla açılır. Yalının güney bölümünü Faik Kurtoğlu,
kuzey bölümünü Bekir Sıtkı Oyal satın aldıktan sonra bina Faik Bey ve Bekir Bey
Yalıları olarak anılmaya başlanmıştır. İkiz Yalı’dan güney bölümü 1952’de
Lütfiye Kurtoğlu’nun, kuzey bölümü 1967’de Müh. Adnan Ünlütürk’ün mülkiyetine
geçmiştir.
Bugünkü bölümümüz sona erdi, Beykoz Korusuna ait resimlerde görüşmek üzere...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazmak için;
Google hesabınız yoksa "Anonim" bölümünü işaretleyerek
yorumunuzu yazabilirsiniz.