29 Mayıs 2007 Salı

İSTANBUL'UN FETHİ


İSTANBUL'UN FETHİ'NİN 554. YILI KUTLU OLSUN.
FATİH SULTAN MEHMET
Fatih Sultan Mehmet 29 Mart 1432'de Edirne'de doğdu.
Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun'dur. 
Fatih Sultan Mehmet, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu, adaleli ve kuvvetli bir padişahtı.
Devrinin en büyük ulemalarından birisiydi ve yedi yabancı dil bilirdi.
Alim, şair ve sanatkarları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı.
İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi.
Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmet’in en çok değer verdiği alimlerden biridir.
Fatih Sultan Mehmet, gayet soğukkanlı ve cesurdu.Eşsiz bir komutan ve idareciydi.
Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi.
Fatih Sultan Mehmet okumayı çok severdi.
Farsça ve Arapça'ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı.
Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmet yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtirdi. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu kendi döneminde İstanbul'a geldi. Ünlü Ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı.
Şair ve açık görüşlüydü.


Fatih Sultan Mehmet 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı.
Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti.
Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi. Üstün bir komutanlık özelliğine sahipti. Çok iyi teşkilatlanmış ordusunu savaşlarda en iyi şekilde kullandı. Yapacağı seferlerden en yakınlarını bile haberdar etmez ve bunların gizli kalmasına son derece özen gösterirdi.
Topçuluğa gerekli önemi veren ilk padişahtır. Fatih’ten önce top, bütün dünyada sesiyle düşmanı ürkütmesi için kullanılırdı. Büyük kaleleri yerle bir edeceği ve meydan muharebelerinde önemli rol oynayacağı hiç düşünülememişti. Fatih bütün bunların akıl ederek o tarihe kadar görülmemiş sayı ve çapta top yapılmasına yöneldi.
Topların balistik ve mukavemet hesaplarını kendisi yaptı. O devrin en ağır toplarını döktürdü.
O zamana kadar ateşli silahların atış yaptıktan sonra soğuması beklenirdi. Fatih Sultan Mehmet, zeytinyağı döktürerek insanlık tarihinde "yağla makine soğutmasını", havan topunun balistik hesaplarını yaparak, planını çizerek dik mermi yollu ilk silahı keşfetmiştir.
20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmet,  İstanbul'u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak "Fatih" unvanını aldı.
Hz. Muhammed’in (S.A.V) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini  gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmet,  yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı.
Orta Çağ'ı kapatıp, Yeniçağ'ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmet, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe'de vefat etti ve Fatih Camii'nin yanında ki Fatih Türbesine defnedildi.



Resimlerde arka tarafta görünen topun, Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul surlarını dövmek için döktürdüğünü ve birinin Londra Müzesinde olduğunu biliyor muydunuz?


İSTANBUL'UN FETHİ;
İstanbul’un fetih hazırlıkları bir yıl önceden başlatıldı.
Kuşatma için gerekli olan çok büyük toplar döktürüldü.
1452 yılında Boğaz'ıın kontrolünü sağlamak için Rumeli Hisarı inşa edildi.
16 kadırgadan oluşan güçlü bir donanma oluşturuldu.
Asker sayısı iki kat arttırıldı.
Bizansın yardım almasını engellemek için yardım yolları kontrol altına alındı.
Ceneviz’lilerin elinde bulunan Galata’nın da savaş esnasında tarafsız kalması sağlandı.
2 Nisan 1453 tarihinde ilk Osmanlı öncü kuvvetleri İstanbul önlerinde görüldü.
Böylece kuşatma başladı.

Fetih'in kronolojisi şu şekildedir :
6 Nisan 1453:
Fatih Sultan Mehmet otağı Konstantinopolis önlerinde, St.Romanüs Kapısı (Şimdiki Topkapı) önüne kuruldu.
Aynı gün şehir, Haliç’ten Marmara’ya kadar kuşatıldı.
6-7 Nisan 1453:
İlk top atışları başladı. Edirnekapı yakınındaki surların bir kısmı yıkıldı.
9 Nisan 1453:
Baltaoğlu Süleyman Bey Haliç’e girmek için ilk saldırıyı yaptı.
9-10 Nisan 1453:
Boğazdaki surların bir bölümü ele geçti.
Baltaoğlu Süleyman Bey Prens adalarını ele geçirdi.
11 Nisan 1453:
Büyük surlar dövülmeye başladı.
Yer yer gedikler açıldı.
Sürekli dövülen surlarda tahribat önemli boyutlara ulaştı.
12 Nisan 1453:
Donanma Haliç’i koruyan gemilere saldırdı fakat Hristiyan gemilerinin üstün gelmesi Osmanlı ordusunda moral bozukluğuna yol açtı. Fatih Sultan Mehmet’in emri üzerine havan topları ile Haliç’teki gemiler dövülmeye başlandı ve bir kadırga batırıldı.
Sadrazam Çandarlı Halil Paşanın desteğiyle bu öneri reddedilerek, kuşatmaya ve surların büyük toplarla dövülmesine devam edildi. Bütün bu bozgun havası içinde Fatih Sultan Mehmet’e şeyhi ve hocası Akşemseddin’in fetih müjdesi mektubu geldi.
Fatih Sultan Mehmet bu manevi desteğin de etkisiyle bir yandan saldırıyı şiddetlendirirken, öte yandan herkesi şaşırtan yeni girişimlerde bulundu:
Dolmabahçe’de demirlenen donanma karadan Haliç'e indirilecekti.

 
22 Nisan 1453:
Sabahın erken saatlerinde Hristiyanlar  Fatih Sultan Mehmet’in inanılmaz azminin Haliç sırtlarında, karada seyrettiği gemileri hayret ve korkuyla gördüler.
Öküzlerle çekilen 70 kadar gemi yüzlerce gemi tarafından halatlarla dengeleniyor ve kızaklar üzerinde ilerliyordu. Öğleden sonra gemiler artık Haliç’e inmişlerdi.
Türk donanmasının umulmadık biçimde Haliç’te görünmesi Bizans üzerinde büyük bir olumsuz tesir yaptı.
Bu arada Bizans kuvvetlerinin bir kısmı Haliç surlarını savunmaya başladığı için, kara surlarının savunması zayıfladı.
28 Nisan 1453:
Haliç’teki gemi yakma girişimi yoğun top ateşiyle engellendi.
Ayvansaray ile Sütlüce arasına köprü kuruldu ve buradan Haliç surlarında ateş altına alındı.
Deniz boyu surlarında tamamı kuşatıldı. İmparatora Ceneviz’liler aracılığıyla koşulsuz teslim önerisi iletildi.
Eğer teslim olunursa serbestçe istediği yere gidebilecek, halkın canı ve malı güvende olacaktı.
İmparator bu teklifi kabul etmedi.
7 Mayıs 1453:
30.000 kişilik bir kuvvetle Bayrampaşa deresi üzerindeki surlara yapılan 3 saatlik saldırı sonuca ulaşamadı.
12 Mayıs 1453:
Tekfur sarayı ile Edirnekapı arasında yapılan büyük saldırı püskürtüldü.
16 Mayıs 1453:
Eğri kapı önüne kazılan lağımla Bizans’ın açtığı karşı lağım birleşti ve yer altında şiddetli bir çarpışma oldu.
Aynı gün Haliç’teki zincire yapılan saldırı da başarılı olamadı.
Ertesi gün tekrar saldırıldı, yine sonuca ulaşılamadı.
18 Mayıs 1453:
Hareketli ağaçtan bir kule ile Topkapı yönünden saldırıya geçildi.
Şiddetli çarpışmalar akşama kadar sürdü.
Bizans’lılar gece kuleyi yaktılar, doldurulan hendekleri boşalttılar.
Sonraki günlerde surların yoğun top ateşiyle dövülmesi sürdürüldü.
25 Mayıs 1453:
Fatih Sultan Mehmet, İmparatora İsfendiyar Beyoğlu İsmail Bey’i elçi göndererek son kez teslim olma teklifinde bulundu.
Bu teklife göre imparator bütün malları ve hazinesiyle istediği yere gidebilecek, halktan isteyenlerde mallarını alıp gidebilecekler, kalanlar mal ve mülklerini koruyabileceklerdi.
Bu teklif de reddedildi.
26 Mayıs 1453:
Kuşatmanın kaldırılması, aksi durumda Macaristan’da Bizans lehine harekete geçmek zorunda kalacağı, ayrıca Batı devletlerinin gönderildiği büyük bir donanmanın yaklaşmakta olduğu gibi söylentilerin artması üzerine Fatih Sultan Mehmet Savaş Meclisini topladı.
Bu toplantıda, baştan beri kuşatmaya karşı olan Çandarlı Halil Paşa ve taraftarları kuşatmayı kaldırılmasını savundular.
Padişah ile birlikte lalası Zağanos Paşa, Hocası Akşemseddin, Molla Gürani ve Molla Hüsrev gibi zatlar buna şiddetle karşı çıktı.
Saldırıya devam etme kararı alındı ve hazırlıkları yapma görevi Zağanos Paşaya verildi.
27 Mayıs 1453:
Genel saldırı orduya duyuruldu.
28 Mayıs 1453:
Ordu, gününü ertesi gün yapılacak saldırılara hazırlanmak ve dinlenmekle geçirildi.
Orduda, tam bir sessizlik hâkimdi.
Fatih Sultan Mehmet safları dolaşarak askeri yüreklendirdi.
İstanbul’da ise bir dini ayin düzenlendi,
İstanbul Ayasofya’da herkesi savunmaya davet etti.
Bu tören Bizansın son töreni oldu.

29 Mayıs 1453:
Birlikler hücum için savaş düzenine girdiler.
Fatih Sultan Mehmet sabaha karşı savaş emrini verdi.
Konstantinopolis cephesinde askerler savaş düzenini alırken halk kiliselere doluştu.
Osmanlı ordusu karadan ve denizden tekbirlerle ve davul sesleri ile son büyük saldırıya geçtiler.
İlk saldırıyı hafif piyade kuvvetleri yaptı, ardından Anadolu askerleri saldırıya geçti.
Surdaki gedikten içeriye giren 300 kadar Anadolu askeri şehit olunca, ardından Yeniçeriler saldırıya geçtiler yanlarına kadar gelen
Fatih Sultan Mehmet’in yüreklendirmesiyle göğüs göğse çarpışmalar başladı.
Surlara ilk Türk Bayrağını diken Ulubatlı Hasan bu arada şehit oldu.
Belgrad kapıdan Yeniçerilerin içeri girmesi ve Edirnekapı’daki son direnişçileri ardından çevrilmeleri üzerine Bizans savunması çöktü.
Askerleri tarafından yalnız bırakılan İmparator sokak çatışmaları sırasında öldürüldü.
Her yandan kente giren Türkler Bizans savunmasını tümüyle kırdılar.


Fatih Sultan Mehmet öğleye doğru Topkapı’dan şehre girdi, doğruca Ayasofya ‘ya girerek burayı camiye çevirdi.
Böylece bir çağ açılıp, bir çağ kapandı.
Bir kaynağa göre Fatih'in ölümünden 3 yıl önce, 1478'de İstanbul ve Galata'da 16.324 ev ve 3.927 dükkan vardı.
Fetih'ten sonra İstanbul gelişmesini hızla sürdürerek 50 yıl sonra Avrupa'nın en büyük şehri oldu.

FETİH MARŞI
Yelkenler biçilecek, yelkenler dikilecek;
Dağlardan çektirilen, kalyonlar çekilecek;
Kerpetenlerle surun dişleri sökülecek

Yürü, hala ne diye oyunda oynaştasın ?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Sen ne geçebilirsin yardan, anadan, serden....
Senin de destanını okuyalım ezberden...
Haberin yok gibidir taşıdığın değerden...

Elde sensin, dilde sen, gönüldesin baştasın...
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Yüzüne çarpmak gerek zamanenin fendini...
Göster: Kabaran sular nasıl yıkar bendini ?
Küçük görme, hor görme, delikanlım kendini

Şu kırık abideyi yükseltecek taştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Bu kitaplar Fatih'tir, Selim'dir, Süleyman'dır.
Şu mihrap Sinanüddin, şu minare Sinandır.
Haydi artık uyuyan destanını uyandır.!

Bilmem, neden gündelik işlerle telaştasın
Kızım, sen de Fatih'ler doğuracak yaştasın.!

Delikanlım, işaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin... Millet yürüyecek arkandan !
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasandan ....

Sen ki burçlara bayrak olacak kumaştasın;
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!

Bırak, bozuk saatler yalan yanlış işlesin !
Çelebiler çekilip haremlerde kışlasın!
Yürü aslanım, fetih hazırlığı başlasın...

Yürü, hala ne diye kendinle savaştasın?
Fatih'in İstanbul'u fethettiği yaştasın.!
Arif Nihat Asya
İstanbul'un Fethi'nin 554. yılı anısına bir video klip hazırlamak istedim,
ama resim bulmak çok zor oldu.
Fetih'le ilgili bulduğum resimler ve benden bir kaç resimle
videoyu tamamladım.

İyi seyirler;

Dailymotion;

İstanbul'un Fethi
Yükleyen muhteremlegeziye

You Tube;

28 Mayıs 2007 Pazartesi

RUMELİ HİSARI 2. BÖLÜM


Rumeli Hisarı gezimizin 2. bölümünde bahçede ki top ve güllelerden tutun da Halil paşa kulesinin içine girmeye kadar yine bol bol resim var.
1. bölümde Hisarı tanıttık, bakınız; Rumeli Hisarı
Şimdi kısa bilgilerle eksik kalan konulara değineceğiz.
*1.resimde görünen köprü, Fatih Sultan Mehmet köprüsü.


26 Mayıs 2007 Cumartesi

RUMELİ HİSARI

Muhterem'le Geziye
4 Mart 2007 Pazar günü, evde canımız sıkıldı "nereye gitsek?" diye düşünürken,
internete girip, araştırma yaptık.
Karşımıza "Rumeli Hisarı Müzesi" çıktı.
Açıkçası hisarın müze olarak geçtiğini bilmiyordum.
Tamam tarihi eser ama müze olduğunun farkında değildik.
"Semtte bize uygun, karşıya geçmemize gerek kalmayacak" diye düşünüp, yola çıktık.
Biz yoldayken yağmur başladı, yine de fikrimizden dönmedik, yola devam ettik.
Rumeli Hisarı'na vardık ama arabayı park edecek hiç bir yer yok,
hisarın tam yanı başında belediyenin park alanı var ama çevre cafe ve restoranlara gelenlerin arabası parkı bırakın, yaya kaldırımlarını bile doldurmuşlar.
Sağolsun eşim "siz gidip, gezin, gerekirse ben arabayla turlayıp, bir yerde durup sizi beklerim" dedi.
Daha sonra eşim arayarak, Baltalimanı kemik hastalıkları hastanesinin önünde bizi beklediğini söyledi.
Hisar'dan hastanenin önüne kadar oldukça uzun bir yol var.
Çok az bir yolda rahat yürüdük, yolun çoğunda kaldırımlar ultra lüks arabalarla işgal edildiği için yol kenarından gitmek zorunda kaldık.
Kaldırımları yayalar değil, lüks arabalar park alanı olarak kullanıyordu😠


23 Mayıs 2007 Çarşamba

ARABA VAPURUNDAN BOĞAZİÇİ 2.BÖLÜM

Araba vapurundan Boğaziçi konulu yazımızın 2. bölümündeyiz.

Hava güzelse geminin içinde oturmayı hiç kimse istemez,

tabii her gün bu güzergahı gidip gelmekten bıkmış olanlar hariç.

Ben ara sıra feribota bindiğim için, iç kısımda hele arabanın içinde oturarak,

yolculuk yapmak istemem.

Korkuluklara yaslanıp, denizi seyrederek yolculuk yapmayı çok severim.

Geminin 4 bir tarafından ayrı bir manzara görünüyor,

nereden isterseniz oradan seyredin.

Son gidişimizde rüzgara dayanamayan eşim ve kızım,

içeriye girip çay içmeyi tercih ettiler.

15 Mayıs 2007 Salı

ARABA VAPURUNDAN BOĞAZİÇİ

Avrupa yakasından Anadolu yakasına yada Anadolu yakasından

Avrupa yakasına geçerken, hep köprüyü mü kullanırsınız?

Bir değişiklik yapın ve bir seferde araba vapuruyla

yani feribotla karşıya geçin.

Denizin ve manzaranın keyfini çıkarın.

Hele yaz aylarında püfür püfür esen rüzgarı içinizde hissedin.

Biz genelde Anadolu yakasından Avrupa yakasına geçeceğimiz zaman,

Harem'e gelip, vapura biniyoruz ve Sirkeci'ye kadar vapurla karşıya geçiyoruz.

Arabanızı vapura park edin,

dışarı çıkıp manzaranın tadını çıkarın.

Bırakın feribot sizi karşıya geçirsin.

İlla arabanızın olmasına gerek yok,

otobüs bileti fiyatına yaya olarak da arabalı vapurdan faydalanabilirsiniz.

Ücretlere gelirsek;

Otomobil için; 4 Ytl + Şoför hariç, arabada ki her yolcu için;1.30 Ytl.

Yaya olarak binecekseniz; Jeton:1.30 Ytl ,Tam Akbil: 1.25 Ytl,

İndirimli Akbil:0.80 Ytl.

Bu resimleri saat 17'den sonra çektim.

Güneş ışıkları dalgaların üzerinde harika yansımalar yapıyor.

Sarayburnu karşımızda, İstanbul denilince akla gelen muhteşem siluet,

Ayasofya-Topkapı Sarayı-Sultanahmet Camisi.

Bu resimde görünen siluette ise Beyazıt Yangın Kulesi ve Süleymaniye Camisi var.

Boğaz'da gezi tekneleri, şehir hatları vapurları,

balıkçı tekneleri hiç eksik olmaz.

Geminin sağ tarafında durup, manzaraya bakarsanız

Boğaz köprüsü-Kız Kulesi-Taksim, Şişli, Levent civarında ki

gökdelenleri görürsünüz.

Sol tarafa geçtiğiniz zaman yukarıda resimlerini gördüğünüz

Sarayburnu taraflarını görürsünüz.


Kız Kulesi, denizin ortasında arz-ı endam ediyor ama

Marmaray projesi yüzünden çevresi inşaat alanına dönmüş durumda.

Yavaş yavaş kıyıya yaklaşıyoruz, bizi yaklaşık 400 yıl önce yapılan

tarihi Sepetçiler Kasrı karşılıyor.


Biz Avrupa yakasında Sirkeci'ye yaklaşırken,

diğer feribotta Anadolu yakasına Harem'e doğru hareket ediyor.

Bu yazının ve resimlerin sonu gelmez, onun için bir sonra ki

yazımızda da yine birbirinden güzel boğaz manzaraları yer alacak.

Bu yazımızı da videosuz bırakmayalım ama bu video farklı

dönemlerde çektiğim kısa video görüntülerinden oluşuyor.

Videolarda denizin rengine dikkat edin,

masmavi ve parlak olduğu görüntüleri geçen yıl Ağustos ayında çektim.

Videonun sesini kapatmadım, müzik eklemedim.

Tüm doğallığıyla, denizin dalga sesleri-vapurun motor sesleri-

yolcuların sesleri : ) olduğu gibi bu klipte.....


Dailymotion; Gemiden Boğaziçi videoları Yükleyen muhteremlegeziye


You Tube;


4 Mayıs 2007 Cuma

ÇAMLICA TEPESİ - 2007

Yine, yeni bir Çamlıca Tepesi yazısıyla karşınızdayım.
İlk Çamlıca Tepesi yazımı hatırlıyor musunuz?
Muhterem'le Geziye'nin ilk gezi yazısıydı ve fotoğraf makinemin acemisi olduğum günler olduğu için sadece 1 resim yayınlamıştım.
Tekrar gitmem tam 1 sene sonra oldu ama bu sefer makinenin acemisi olmadığım için çok sayıda resim ve birazda video çektim.

Biz Avrupa yakasında oturuyoruz.
Anadolu yakasına gezmek için nadir geçiyoruz, mutlaka bir vesileyle geçmiş olup, gezi yerlerine gidiyoruz.
15 gün öncede böyle oldu, bir büyüğümüzü ziyaret etmek için Kozyatağı'na karşıya gittik, dönüşte eşim bizi Çamlıca'ya götürdü.
Hafta sonu olduğu için çok kalabalıktı.
Arabayı park edecek yeri bile zor bulduk.

Tabi manzarayı ve ortamı gördükten sonra bütün sıkıntılarınızı unutuyorsunuz.
Tam lale zamanı, her yer cıvıl cıvıl.
Hele manzara muhteşem!
Canlı bir tabloya bakıyormuş gibi oluyorsunuz.
Boğaziçi bütün haşmetiyle gözünüzün önünde kıvrılarak akıyor.
Köprüyü kuşbakışı görebiliyorsunuz.

Anadolu Yakasından Avrupa yakasına bakınca göze ilk çarpanlar
tabii ki gökdelenler oluyor.
Avrupa yakasından bakınca görünenler ise Çamlıca televizyon kulesi ve çok sayıda anten direği oluyor.
Bakınız Ulus Parkı resimleri....


Çamlıca denince akla ilk gelenlerden biriside televizyon kulesi.

Çamlıca Televizyon Kulesi; 
166 metre yüksekliğinde olup, 268 m yükseklikteki Büyük Çamlıca Tepesi’nde yer alır.
1972 yılında tamamlanmış ama bazı forumlardan öğrendiğime göre daha bitmemiş, orjinal projede dönen bir lokanta yer alıyormuş.
O yükseklikte, bir de sürekli dönen bir kulede oturup, bir lokma yiyemem herhalde.

Geçen hafta çıkan bir habere göre karasal anten yayınına geçince bu anten direkleri Çamlıca'dan sökülecekmiş ve Çamlıca'nın görüntüsü kurtulacakmış....
Ne diyelim, İnşallah!

Çamlıca'ya geldiniz, manzaraya doydunuz ama temiz havayı görünce karnınız iyice acıktı.
Önce ne yiyeceğinize karar veriyorsunuz ve hepsi birbirinden farklı kulübelerde olan kasaya gidip, yemek ve içmek istediklerinizin parasını peşin ödüyorsunuz.
Dikkat;
Kredi kartı geçmiyor, nakit parayla yiyecek alabiliyorsunuz.
İlk kulübede ki kasada parayı ödediniz, 2. kulübede ki dönerciden dönerinizi yada 3.kulübede ki içecekler veya pastahane bölümünden yiyeceğinizi aldınız.
Bir de çay içeyim derseniz başka bir kulübede ki çayınızı alıyorsunuz.
Sizin anlayacağınız elinizde bir tepsi oradan oraya dolanıp, duruyorsunuz.
Kapalı mekanlar ve restoranda var ama insan kapalı yerde değil açık havada manzaraya karşı bir şeyler yemek istiyor.
Türk sanat müziği ve tasavvuf müziklerinden oluşan sürekli bir müzik yayını var.

Üstte ki resimde bir saat olduğunun farkında mısınız?
Üstelik tıkır tıkır çalışıp, doğru saati gösteriyor.
Aynısından bir tane de Gülhane Parkına yapmışlar.

Gelinler, gelinler o gün 1-2 saat içinde 4 tane gelin gördük.
Akşama kadar Çamlıca'ya herhalde daha çok gelin gelmiştir.
Düğününden-nikahından çıkan soluğu Çamlıca'da alıyor galiba.

Her taraf cıvıl cıvıl, renk renk açmış çiçeklerle dolu.


Nergis çiçekleri.

Lale ve diğer çiçeklerle yelkenli gemi şeklinde bir peyzaj çalışması yapılmış.

Çamlıca'nın hep ön yüzünü gösterecek değiliz ya, burası da arka tarafı.
Ümraniye'den Kartal'a kadar oldukça büyük bir alanı görebiliyorsunuz.
Çamlıca tepesinin yüksekliği, insana İstanbul elinin altındaymış hissini veriyor.

Çamlıca gezimizin resimleri bu kadar değil, diğer resimler ve video görüntüsünü Sayın Ömer Faruk Tekbilek Bey'in "İstanbul" isimli bestesi eşliğinde, video klip olarak hazırladım.
İyi seyirler;
Dailymotion;


You Tube;



Yeni bir gezi de görüşmek üzere......