Boğaz turumuzun 3.ve son bölümündeyiz.
Bu yazı da karşı kıyıda bulunan Boğaz semtleri hakkında bilgiler bulabilirsiniz ve yazının sonunda Boğaz turunda çektiğim tüm resimler ve "Emel Sayın'ın-Kız Sen İstanbul'un Neresindensin?" şarkısı eşliğinde hazırladığım videoyu izleyebilirsiniz.
Gemi kıyıya yaklaşırken tepede ki Yoros Kalesini gösterek çocuklara "işte hedefimiz, boş oturmayıp, kaleye çıkacağız"dedim. Oğlum "benim için farketmez,ben varım"dedi. Kızımın gözleri dehşetle açıldı "herhalde şaka yapıyorsun anne, bu kadar kısa sürede bu sıcakta nasıl çıkarız"dedi.
Gemiden inmeden son kalkış saatlerini öğrendik, 17'de kalkan gemiye yetişmek üzere yola koyulduk.Kızım kaleye giderken sürekli sızlandı, geri dönelim diye tutturdu ama biz azimle kaleye tırmandık. Tırmandık diyorum çünkü sürekli yokuş çıkmanız gerekiyor. Yaz sıcağında tam bir eziyet olabiliyor. Birde üstüne gemiyi kaçırmayalım telaşı eklenince oldukça yorucu oluyor. Ama kaleye vardığınızda muhteşem manzarayı gördüğünüzde bütün yorgunluğunuz bir anda geçiyor. Hemen kale ve çevresinde kısa bir tur attık, sahilden aldığımız yiyecekleri çıkarıp, pikniğimizi yaptık, bol bol resim çektik ve dinlendik.
Gemiye yetişmek için hızlı adımlarla inişe geçtik : ) Gemiye bindiğimizde yorgunluktan bitap düşmüştük ama en azından geminin kalkış saatine kadar lokanta veya çay bahçelerinde pineklememiştik.
Yoros kalesinde çektiğim resimleri görmek için, bakınız;
Yoros Kalesi
Geminin son durağı Anadolu Kavağı.
Semtte geminin kalkış saatine kadar bir tur atabilirsiniz, lokanta ve bol sayıda bulunan balık restoranlarında yemek yiyebilir, çay bahçelerinde bir şeyler içip, dondurma yiyebilirsiniz.
Çevre, Boğaz turu sebebiyle gelen yerli ve yabancı turistlere kalmış.
Semtte ikamet edenler evlerine çekilmiş, ortalıkta pek görünmüyorlar.
Turistlerin kargaşası dışında sessiz-sakin bir semt, insan "burada otursam 24 saat tatildeymiş gibi hissederim" diye düşünüyor.
Saat 17'de gemi kalktı ve biz bu sefer Anadolu yakasında ki semtlerin önünden geçerek yolculuk yaptık.
Gelelim Anadolu Yakasında ki semtlerimizi tanıtmaya;
Anadolu Kavağı;
Osmanlılar devrinde sazı yolları ve ekseri istihkamları ihtiva eden önemli bir bölgeydi.
XVII. asırda kalabalık bir bölge olan semtte 3 tane cami vardır.
Evliya Çelebi, limanında her zaman 300 geminin bulunduğu yazar.
Bu semtin de Rumeli Kavağı gibi çok geniş bir kısmı askeri bölgedir.
Hidiv Kasrı;
Osmanlı'nın Mısır valilerinden olan Hidiv Abbas Hilmi Paşa'nın, 19. yüzyılın sonlarında Mısır'daki İngiliz nüfuzunu kırabilmek için Osmanlı Devleti'nden destek sağlayabilmek amacıyla uzun süreli İstanbul'da kalması gerekti.
Bunun üzerine, Hidiv Abbas Hilmi Paşa 1903 yılında günümüzde kasrın bulunduğu yerde bulunan iki ahşap yalıyı satın aldı.
Paşa, bir süre sonra yalıların arkasındaki ağaçlık yamaçları ve üst düzlüğü kapsayan 270 dönümlük bahçeyi de aldı.
Ahşap yalıları yıktıran Paşa, 1907 yılında, 1000 metre kare alan üzerine, İtalyan Mimar Delfo Seminati'ye, o devrin mimari modasına uygun olarak Art Nouveau tarzında görkemli bir kasır ve üzerine İstanbul Boğazı'nı gören kule inşa ettirdi.
Mısır'ı işgal eden İngilizler, ülkeye krallık sistemini getirerek, Abbas Hilmi Paşa'nın Hidivlik unvanını elinden aldı. Abbas Hilmi Paşa, tahttan düşürülmesi üzerine İsviçre'ye yerleşerek (yada sürgüne gönderilerek) burada yaşamını sürdürdü.
Paşa'nın ailesi ise Hidiv Kasrı'nda 1937 yılına kadar kaldı.
Aynı yıl, İstanbul Belediyesine Hidiv Kasrı'nın satışı gerçekleştirildi.
Uzun süre bakımsız kalan kasır, 1984 yılında Türkiye Turing ve Otomobil Kurumu adına Çelik Gülersoy tarafından restore ettirildi ve bir süre otel olarak hizmet verdi.
1994-1996 yılları arasında yeniden restore edilen Hidiv Kasrı'nın işletmeciliği, 1996 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin kuruluşu olan Beltur'a geçti.
Beykoz;
Boğaziçi'nde Servi Burnu'nun kuzeyinde bulunan bu semtin ismi,
Osmanlı Devleti'nde Kocaeli valilerinin karargahı olmasından gelmektedir.
Balıkçılık burada oldukça gelişmiştir.Kalkan balığı oldukça meşhurdur.
Ayrıca mesire yerleri de meşhurdur ve çok itibar edilir.
Paşabahçe;
Semt ilk olarak Sultan Deli İbrahim'in Sadrazamı olan Ahmet Paşa'nın dikkatini çekmiş ve kendisine burada muhteşem bir yalı inşaa ettirmiştir.
Bu tarihten sonra Paşa'nın yaptırdığı yalı sayesinde Paşa-bahçesi olarak anılmaya başlamış,daha sonra isim Paşabahçe olarak kalmış.
Önceleri sadece Hristiyanların oturdukları bir semt olan Paşabahçe'ye Sultan Üçüncü Mustafa devrinden itibaren Müslümanlarda yerleşmeye başlamıştır.
Burada bulunan ve semtin ismini alan Şişe Cam fabrikalarının ekonomimizde önemli bir yeri vardır.Ne yazık ki semtte ki fabrika da üretim 2002 yılından itibaren durduruldu.
Çevreyi anason kokusu ile dolduran, Tekel'in içki ve ispirto fabrikasını unutmamak lazım.
İsmini bir rivayete göre Sultan Dördüncü Murad'ın Revan seferinden dönüşünde bir şehzadesinin burada ki bir köşkte doğması ve burada tertib edilen,7 gece süren süren kandil donanmasından almıştır.Asırlar boyunca padişahların çok itibar ettikleri Kandilli,sonraları Fransız ve İngilizlerin tercih ettiği bir semt olmuştur.
Vaniköy;
Sultan Dördüncü Mehmed'in ikinci hocası olan Vani Mehmet Efendi'den ismini almıştır.Şimdi rasathanenin bulunduğu tepede,1911 senesine kadar yangını haber veren toplar atılırdı.
17.Yüzyıldan başlayarak çeşitli kaynaklarda "Bağçe-i Göksu" adıyla anılan hasbahçenin (bugün Küçüksu Çayırı'nın bulunduğu alan) eşsiz doğal güzellikleriyle ilk olarak Sultan IV. Murat'ın (1623-1640) ilgisini çektiği ve 18. yüzyıl başlarında bu çevrede ilk yapılaşmaların görüldüğü bilinmektedir. Sultan I. Mahmut (1730-1754) bu hasbahçenin deniz kıyısına iki katlı ve ahşap bir saray yaptırmış, bu yapı III. Selim (1789-1807) dönemlerinde onarılarak kullanılmış, Sultan Abdülmecit dönemindeyse (1839-1861) padişahın emriyle yıktırılmış ve yerine bugünkü kargir yapı inşa edilmiştir.
1857 yılında hizmete giren yeni Küçüksu Kasrı'nın mimarı Nikoğos Balyan Kalfa'dır. Bodrumu ile birlikte üç katlı olan yapının bodrum katı mutfak, kiler ve hizmetçi odalarına ayrılmış, öbür katlarsa bir orta mekâna açılan dört oda biçiminde düzenlenmiştir. Dinlenme ve av için kullanılan, bir "biniş kasrı" niteliğindeki bu yapı Sultan Abdülaziz döneminde (1861-1876) elden geçirilmiş, zaman zaman çeşitli onarımlar görerek günümüze kadar ulaşmış, ancak bu arada eski saraylardan kalan ve çeşitli işlevlerdeki eklentilerini kaybetmiştir.
Kanlıca;
Bu semt adını,burada yerleşen Kanglı denen eski bir Türk kabilesinden almıştır.
Sütü ve yoğurdu meşhur olan Kanlıca,bilhassa mesire yerleri ile Boğaziçi'nin en güzide semtlerinden biridir.
*Gemi Kanlıca'da ki iskeleye yanaşınca hemen Kanlıca yoğurdu satan yoğurtçular satış yapmaya başlıyor.Fiyatını sormadan almamanızı tavsiye ederim.
*Resimden de anlaşılacağı gibi Hisar beton yapıların arasında kaybolmak üzere,umarım elde kalan arka tarafta ki yeşil alanda katledilmez.
Anadolu Hisarı;
Osmanlılar’ca Boğaz’da yapılan ve geçişleri kontrol altına almayı hedefleyen ilk hisardır. İstanbul’u fethetmek isteyen ve kuşatan Sultan Yıldırım Beyazıt tarafından, Karadeniz’den Bizans’a gelecek yardımlara engel olmak için 1394’te yaptırılmıştır. Yedi dönümlük alanı kaplayan ve bulunduğu mevkiye adını vermiştir. Bu yapıya II. Mehmed (Fatih) Devrinde "Hisarpeçe", depo ve bazı ikametgah amaçlı yapılar eklenmiştir. 1928 yılında Kandilli Belediyesi tarafından bazı küçük onarımlar yapılmıştır.
1991-1993 yılları arasında Kültür Bakanlığı tarafından bazı onarımlar yapılmıştır.
Bugün Anadoluhisarı, Beykoz Belediyesi sınırları içinde yer almaktadır.
Hisarda taşınır kültür varlığı bulunmamaktadır.
Ziyarete açılmamıştır.
Bugün Anadoluhisarı, Beykoz Belediyesi sınırları içinde yer almaktadır.
Bu semtte gemi çapalarının yapılmasından dolayı bu ismi almıştır.
Çengelköy'ün başlıca mesiresi olan Havuzbaşı,Beylerbeyi ve Hudut'tur.
Burada Şeyh Nevres Tekkesi bulunmaktadır.
Geçmişte pek çok Boğaz semtinde olduğu gibi burada sebze ve meyve yetiştirilirdi.
Çengelköy'ün salatalığı çok meşhurdu,kiraz ve ayvası da oldukça lezzetliydi.
Ayrıca 1872 yılında inşa edilen Kuleli Askeri Lisesi halen eğitime devam etmektedir.
Beylerbeyi;
Büyük Konstantinus'un diktirdiği bir haçtan dolayı önceleri İstavroz Bahçeleri adıyla anılan Beylerbeyi Set Bahçeleri'nin güzelliği, bu bölgede Bizanslılar döneminden itibaren görkemli binaların yapılmasına neden olmuştur.
Bölge şimdiki adını Sultan III Murat döneminde (1574-1595) Rumeli Beylerbeyi olan Mehmet Paşa'nın buradaki yalısından almaktadır. Çeşitli dönemlerin yapılarından sonra II. Mahmut döneminde yapılan ahşap sarayın yanmasıyla Sultan Abdülaziz, burada 1861-1865 yılları arasında bugünkü sarayı yaptırmıştır. Mimarı Serkis Balyan'dır ve yapımında beş bin işçi çalıştığı bilinmektedir.
Anadolu yakasının en önemli yapılarından biri olan "Beylerbeyi Sarayı" nın bugüne kadar yalnız Harem ve Selâmlık bölümleri gezilebilmekteydi. Yapılan son çalışmalarla Anadolu yakasının önemli doğal güzelliklerini içeren "Set Bahçeleri" ve sarayın değerli bir bölümünü teşkil eden "Sarı Köşk", "Mermer Köşk" ve "Ahır Köşk" de tümüyle ele alınarak restore edilmiş ve ziyarete açılmıştır.
Yazlık saray olması nedeniyle sürekli oturulmayan Beylerbeyi Sarayı genellikle yaz aylarında, özellikle de yabancı devlet başkanlarının ağırlanmasında kullanılmıştır. Sırp Prensi, Karadağ Kralı, İran Şahı, Fransız İmparatoriçesi Eugenie bunlardan bazılarıdır. Sultan II. Abdülhamit de ömrünün son altı yılını bu sarayda geçirmiş ve burada ölmüştür (1918).
Bu koca tanker gezinin yarısından itibaren bizimle birlikte yol aldı ve bazı resimleri onun yüzünden dik açı ile değil yan olarak çekmek zorunda kaldım.
Adını,Fatih Sultan Mehmed devrinde buraya yerleşen Kuzgun Baba adı verilen bir veliden alan
semtte,önceleri daha çok Rum ve Yahudiler ikamet ediyordu.
Fakat inşa edilen cami ile Müslümanlarında itibar ettikleri bir yer haline geldi.
Kuzguncuk’un gayrimüslim ağırlıklı bir semt olması nedeniyle burada, 19.yy’ın sonlarına tarihlenen Üryanizade Mescidi ile 1952 tarihli Yeni Cami olmak üzere,yalnız iki cami bulunmaktadır. Üryanizade Mescidi, II. Abdülhamid’in (hd 1876-1909) şeyhülislamlarından Üryanizade Ömer Efendi tarafından yaptırılmıştır.
Şerefesi saçaklı minaresi, İstanbul’daki ahşap minarelerin en zengin ve dikkate değer örneklerinden biridir. Kuzguncuk bir azınlık semti niteliği taşımasına bağlı olarak iki Rum, bir Ermeni kilisesi ve iki sinagog içermektedir.
Saat 18.30-19 gibi Eminönü'nde ki iskeleye yanaştık.
Güzel bir gündü.
Aklımızda güzel anılar, yüzümüzde ve kollarımızda güneş yanığı,
Yoros Kalesi'ne hızla çıkıp, inmenin verdiği bacak krampları ile gemiden iniyoruz.