Fakat yayınlamak bir türlü kısmet olmamıştı.
Bugünlerde hemen hemen bütün tarihi camiilerde restorasyon yapılıyor.
Hekimoğlu Ali Paşa Camii'ne de restorasyon yapıldı mı bilmiyorum fakat bu resimlerin arşivimde kalmasına gönlüm razı olmadı.
İlk yıllarda gezi blogum için cami resimleri çektiğim zaman sadece çevresinin resimlerini çekiyor, içinden görüntü almıyordum.
Artık camilerin iç-dış resimlerini çekerek yazılarımı hazırlıyorum.
Kısmet olursa Hekimoğlu Ali Paşa Camisine tekrar gidersem daha ayrıntılı resimlerini çekeceğim.
HEKİMOĞLU ALİ PAŞA KİMDİR;
Hekimoğlu Ali Paşa Osmanlı sadrazamlarından birisidir.
Venedikli mühtedilerden (İslamı kabul eden) Hekimbaşı Nuh Efendinin oğlu olup, Haziran 1689’da dünyaya geldi. İyi bir eğitim gördükten sonra Sultan Üçüncü Ahmed zamanında hassa silahşörlüğü ile saraya alınıp, sonra da dergâh-ı ali kapıcıbaşıları arasına katıldı. 1713’te Zile voyvodalığına tayin olunan Ali Bey, 1719’da Nevşehirli Damad İbrahim Paşanın sadareti zamanında beylerbeyi payesi ile Türkmen ağası, 1722’de Rumeli payesi ile Adana Valisi oldu. Bu görevdeyken çevredeki birçok aşiretin elebaşlarını sindirerek güvenliği sağlayıp, haklı bir ün kazandı.
Câmini türbe ve sebîli tamamen harap bir halde iken 1986 yılında cemaatin yardımları ile aslında uygun olarak restore edilmiştir. Mermer havuzlu şadırvân türbenin bitişiğinde yer alır. Üstü ahşap çatı ile örtülüdür. Tamamen yanmış iken 1977 yılında aslına uygun olark yeniden ihyâ edilmiştir. Bir imam-hatip ve bir müezzin-kayyımı kalmış olan (zamanında üç imam-hatip ve yedi müezzin-kayyım kadrosu olan bir câmî idi) câminin yeterli abdest muslukları, tuvaleti ve meşrûtaları vardır. (Dört meşrûtasından bugün sadece iki tanesi kalmıştır.) vakit namazlarında 140-150, Cuma namazlarında ise 1000-1200 civarında cemâati bulunmaktadır.
1724’te tayin edildiği Halep valiliği sırasında serasker Köprülüzade Abdullah Paşa maiyetinde doğu seferine memur edildi. Ali Paşa, Tebriz’in alınmasında büyük gayret gösterdi. 1725’te vezirlik rütbesi verilip birkaç gün sonra Anadolu Beylerbeyi ve bilahare hastalığından dolayı vazifesinden istifa eden Abdullah Paşa, Temmuz 1726’da doğu serdarlığı ile Tebriz muhafızlığına getirildi.
Bu vazifedeyken adamları hakkında vuku bulan bazı şikayetlerden dolayı 1728’de Şehrizor eyaletine nakledildi. Aynı yıl Sivas, bir yıl sonra da Diyarbakır valiliğine getirildi. Nadir Şahın meydana çıkması ile kötü bir hal alan doğu seferine 1730’da ikinci defa serdar tayin olunan Ali Paşa, bu sırada tahta çıkan Sultan Birinci Mahmud Han tarafından elmaslı bir kılıç ve bir samur kürk gönderilmek suretiyle taltif edildi. Ali Paşa, Üçüncü Tahmasb’a karşı Eylül 1731’de Kuzican Zaferini kazanarak Hemedan, Urmiye ve Tebriz’i geri aldı. Şahın talebi üzerine akdolunan “Ahmed Paşa Musalahası” ile sulh sağlandı.
1732’de Sadrazam Topal Osman Paşanın azli üzerine, Sultan Birinci Mahmud Han zamanında sadrazamlığa getirildi. Üç buçuk yıl süren Ali Paşanın bu ilk sadrazamlığı, Avrupa’da Lehistan veraseti buhranıyla, doğuda Ahmed Paşa Antlaşmasını kabul etmeyen Nadir Şahın İran tahtında bulunan Tahmasb’ı indirip yerine Üçüncü Abbas’ı getirmesi ve Bağdat’a hücum etmesi zamanlarına rastlar. Bağdat’ı Nadir Şah kuvvetlerinden kurtarmaya muvaffak olan Topal Osman Paşanın 1733’de Kerkük civarında baskına uğrayarak şehid ve ordunun perişan olması üzerine sarayda toplanan harp meclisinde Sadrazam Ali Paşa azlolunarak Midilli’ye sürüldü.
Ali Paşa bir yıl sonra gönderildiği Bosna valiliği sırasında, üç sene Avusturya kuvvetlerinin şiddetli hücumlarına karşı kahramanca mukavemet gösterdi. Topladığı gönüllülerle gücünü arttıran Ali Paşa, Banyaluka surları önünde Mareşal Hildburgausen’e karşı 4 Ağustos 1737’de parlak bir zafer kazandı. 1740’ta güvenliği sağlamak ve Kölemen beylerini sindirmek vazifesiyle Mısır’a gönderildi. Bir yıl sonra Anadolu beylerbeyi olan Ali Paşa 1742’de ikinci defa sadrazamlığa getirildi. Ancak bir müddet sonra yeniden görevden alınarak Midilli’ye sürüldü. 1744’te Bosna, 1745’te Halep valiliğine tayin edildi. Ali Paşa, aynı yıl Nadir Şahın Kars üzerine gelmekte olduğu öğrenilince Anadolu eyaleti ile ikinci defa, şark (doğu) serdarlığına tayin oldu.
1746’da İran ile sulh yapıldıktan sonra Anadolu’daki eşkıyayı sindirmeye memur edildi. Karışıklıklar çıkması üzerine üçüncü defa Bosna valiliğine gönderildi. Ali Paşa, daha sonra tayin edildiği Trabzon valiliği sırasında Karadeniz derebeylerini ortadan kaldırdı. 1754’te Anadolu beylerbeyliğine naklolundu ise de Şubat 1755’te Sultan Üçüncü Osman tarafından sadrazamlık tevcih edildi. Fakat bazı maniler sebebiyle üçüncü sadaretinde ancak elli üç gün kalabilen Ali Paşa azlolunarak Kıbrıs’a sürüldü. Ali Paşa, Kıbrıs’ta o kadar izzet ve ikram gördü ki, verilen hediye ve para yardımları sayesinde üç ayda Kıbrıs fakirlerine 100 bin kuruştan fazla tasaddukta (sadaka) bulundu. Aynı sene oğlunun padişaha yazdığı bir ariza ile sürgünden kurtulup, 1755’te Mısır valiliğine getirildi.
1756’da Anadolu beylerbeyi olan Hekimoğlu Ali Paşa, bu görevdeyken 14 Ağustos 1758’de eyalet merkezi olan Kütahya’da vefat etti. Ölürken, İstanbul’daki camii yanına defnedilmesini vasiyet eden Ali Paşanın naaşı, geçici olarak Kütahya’da defnedilmişti. Daha sonra müsaade alınarak İstanbul’a getirilip türbesine defnedildi.
Ali Paşa, akıllı, alim, tedbirli, yiğit, sağlam görüş sahibi, cömert ve kerim bir zat olup, idarede şiddetliydi. Otuz seneyi aşan vezareti zamanında başta padişah olmak üzere bütün devlet erkanının itimat ve hürmetini kazanmıştı.
Âli mahlası ile şiirler yazan Ali Paşanın İstanbul’da Davutpaşa yakınlarında bir camii, kitaplığı, sebili, türbesi ve zaviyesi vardır.
Bilgiler bu adresten alınmıştır.
HEKİMOĞLU ALİ PAŞA CAMİİ;
TARİHÇESİ: Klasik Türk mimarisinin son eseri olarak kabul edilen Hekimoğlu Ali Paşa Külliyyesi, İstanbul’un yedinci tepesinde bulunur. Külliyye, altı mermer civarında atlama taşı mevkiinde Hekimbaşı Nuh Efendi’nin oğlu Hekimoğlu Ali Paşa tarafından H. 1147/M. 1734 tarihinde kendi adına yaptırılmıştır. Mimarları Çuhadar Ömer Ağa ile Hacı Mustafa’dır. Câmi, altı ana sütunun taşıdığı bir ana kubbe, sağ ve solda ikişer, birde mihrap kısmında olmak üzere beş yarım kubbe ile arka tarafta yine sağ ve solda ikişer olmak üzere dört küçük kubbeden teşekkül etmiştir. Mihrap kısmında bulunan yarım kubbe elips şeklindedir. Altı granit sütuna dayanan, ortada çapraz tonoz, yanları da ikişer kubbe ile örtülü, fevkani son cemaat mahallinde iki tarafından mukarnas nişli altı köşeli birer mihrap bulunur. Mihrapların diğer tarafındaki pencerelerin üstünde maksûre kısmına ait birere pencere vardır. Cümle kapısının iki yanındaki üst pencereler “mükebbire” şekline getirilmiştir.
MİMARİ YAPISI :
Mihrâbı mermerdir. Mihrâp nişînin üst kısmında yedi sıra mukarnas dizisi vardır. Kitâbesinde celî sülüs “küllemâ dehale” âyeti mermere mahkûktur. Taç kısmında da barok tesirli kıvrık dal ve yaprak motifleri vardır. Mihrâp çıkıntısının sol tarafında ahşap olarak inşâ edilen, dikdörtgen şeklinde barok tezyînatlı hünkâr mahfili vardır. Girişi dışarıdandır. 1990 yılında çökmne tehlikesi ile karşı karşıya kalan mahfilin taşıyıcı unsurları değiştirilerek gerekli tâmir yapılmıştır.
Caminin minberi bir sanat hârikasıdır. Minberin külâhı, köşeli ahşap oyma kafes şeklindedir.
İç mekani süsleyen çiniler, mihrâp cephesinde pencerelerin üst hizâlarına, orta mekanda maksûre kısımlarının alt bölgelerine kadardır. Bunlar tekfur sarayı çinileridir. Beyaz zemin üzerine mavi renk ihtiva eden çiniler ise Kütahya çinileridir. Bazı kısımlar bu çinilerle kaplıdır.
Kadınlar mahfili câmini üç tarafını kuşatır. Büyük giriş kapısının sağ ve solundaki sütunlarda iki çeşme vardır. Şu anda terkos suyuna bağlıdır.
Klasik üslûba son derece uzak olan tek şerefeli minaresinin külâhı, taştan olup, üzeri kurşun kaplıdır. Bu nedenle orijinal olmadığı muhakkaktır. Şerefe çıkıntısını teşkil eden bilezikler ve korkulukları süsleyen girlandlar ile bu minare muhtemelen XIX. asrın ilk yarısına aittir. İki defa yıkılan minaresini kâidesi üzerinde güneş saati bulunmaktadır. Mihrap çıkıntısının sağ ve solunda i‘tikâf odaları bulunan Hekimoğlu Ali Paşa Külliyyesi; câmi, kütüphâne, türbe, sebil, tekke, muvakkıthâne, şadırvân, dört adet çeşme, meşrûta ve akarlardan meydana gelmiştir.
Akarlardan sadece câminin batısında bulunan ve hâlen tamircilerin bulunduğu garaj kalmıştır. Diğerleri ise satılmıştır. Câminin Kocamustafapaşa Caddesi üzerinde tek başına kalmış dış avlu giriş kapısı câmiye ait yaklaşık on bin metrekarelik bir arazinin elden çıkarıldığını ispat etmektedir.
Câmini türbe ve sebîli tamamen harap bir halde iken 1986 yılında cemaatin yardımları ile aslında uygun olarak restore edilmiştir. Mermer havuzlu şadırvân türbenin bitişiğinde yer alır. Üstü ahşap çatı ile örtülüdür. Tamamen yanmış iken 1977 yılında aslına uygun olark yeniden ihyâ edilmiştir. Bir imam-hatip ve bir müezzin-kayyımı kalmış olan (zamanında üç imam-hatip ve yedi müezzin-kayyım kadrosu olan bir câmî idi) câminin yeterli abdest muslukları, tuvaleti ve meşrûtaları vardır. (Dört meşrûtasından bugün sadece iki tanesi kalmıştır.) vakit namazlarında 140-150, Cuma namazlarında ise 1000-1200 civarında cemâati bulunmaktadır.
*Camii hakkında ki bilgiler Fatih Müftülüğü'ne ait siteden alınmıştır.
Caminin içinin oldukça güzel ve büyüleyici bir atmosferi varmış.
Kısmet olursa bir daha ki ziyaretimde içinden daha ayrıntılı resimler çekeceğim.
Avlu kapılarından birinin kemeri üstünde olan kütüphane, 1969 yılından itibaren halk kütüphânesi olarak kullanılmaktadır. İçinde orijinal kalem işleri ve orijinal dolaplar mevcuttur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum yazmak için;
Google hesabınız yoksa "Anonim" bölümünü işaretleyerek
yorumunuzu yazabilirsiniz.