12 Ocak 2007 Cuma

GÜLHANE PARKI

Gülhane Parkı
Bugün İstanbul'un en eski parkına Gülhane Parkı'na bir gezi yapacağız.
Resimlerin çekim tarihi 15 Ağustos 2006.
Park bugünlerde resimlerdeki gibi cıvıl cıvıl değil, tam bir Sonbahar havası var .
Gülhane Parkı çocukluğumun vazgeçilmez gezi ve piknik yeriydi.
Babam Almanya'dan izine geldiği zaman mutlaka Gülhane Parkı'na gezmeye ve pikniğe giderdik.
Sultanahmet'i ve Ayasofya'yı ziyaret edip, Gülhane parkına inerdik ve piknik yapardık.
O zamanlar parkın içinde, 1955 yılında açılan, hayvanlarının içler acısı durumda olduğu bir hayvanat bahçesi de vardı.
Daha sonra hangi akla hizmet edildiyse o tarihi güzelim Gülhane parkı bir panayır yerine döndü.
İçinde koca bir lunapark, sayısız satış çadırı, bir o kadar da yeme içme bölümleri olan, kalabalık ve curcunanın olduğu bir panayır.
Hele halk konserlerinin olduğu günlerde tam bir izdiham ve kargaşa oluyordu.
Neyse ki bu yanlıştan döndüler ve 2-3 yıl önce parkı bakıma alıp, önce hayvanat bahçesini ve panayırı andıran her şeyi kaldırdılar.
Hayvanat bahçesinde ki hayvanları merak ediyorsanız, onlar Ankara'da ki Atatürk Orman Çiftliğine gitmişler.
Parka adım attığınız anda şehrin gürültü ve kargaşası dışarıda kalıyor, kuş seslerinin ve ağaçların arasında dolaşırken şehrin tam göbeğinde üstelik Eminönü'nde olduğunuzu tamamen unutuyorsunuz.

Gülhane Parkı
Gülhane Parkı Hakkında Ansiklopedik Bilgiler;

Gülhane parkı, İstanbul'un en eski parklarından biridir. 
Sarayburnu, Topkapı Sarayı ve Çizme Kapısı arasında bulunan hafif eğimli alanda yer almaktadır. 
Gülhane diye anılmasının sebebi, içinde Topkapı Sarayı'nın gül bahçeleri olduğundandır.
Bizans döneminde askeri depoların ve
kışlaların bulunduğu Gülhane'ye daha sonra Mangana Sarayı yapılmıştır. 
Aynı zamanda bu çevrede Hagios Georgies Manastırı ve Panagia Hodegetria Ayazması'nın bulunması nedeniyle bu bölge kutsal sayılırdı. 
İstanbul'un Osmanlılar tarafından fethinden sonra Fatih Sultan Mehmed Sarayburnu'nu surlarla çevirerek Çinili Köşk'ü yaptırdı. 
Burada güreş, cirit gibi eğlence ve gösteriler yapılırdı. 
Yapılan önemli gösterilerin anısına Gülhane'ye birçok nişantaşı dikildi.
III. Murad için Sadrazam Sinan Paşa buraya ünlü İncili Köşk'ü yaptırdı. 
Gülhane'deki bahçelerin ve sarayların temizliği için Bostancı Ocağı'ndan Gülhane Ocağı denen bir bölük ayrılmıştır.

İstanbul'da ilk ciddi imar çalışmaların yapıldığı 1776 yılında Fransız Kauffer'e yaptırılan imar kapsamına Gülhane'de alındı ancak uygulamaya geçilemedi.

1839 tarihinde Tanzimat Fermanı'nın Gülhane'de okunmasından dolayı, bu fermana; Gülhane Hattı Humayunu da denir.
II. Abdulhamid 1880'ler de ilk büyük müzenin burada yapılmasına izin verdi. 
Müze-i Humayun'un yapılması sırasında bahçe düzenlemesi yapıldı ve müzeyle birlikte halka açıldı.
Atatürk, 24 Kasım 1928'de Gülhane'de düzenlenen törende "Başöğretmen" sanını alarak Latin harflerini halka tanıttı ve burada ilk dersini verdi.


Gülhane Parkı

RİVAYETE GÖRE;
Komünist partisinin toplantılarının yasaklanması üzerine, komünistler de gizlice toplantılarını sürdürmek için Gülhane parkına piknik yaparmış gibi gitmeye başlarlar ve toplantıları da bir ceviz ağacının altında yaparlar.


Nazım bunun üzerine bir şiir yazar "ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında, ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında"
Cem Karaca da bu şiiri besteledi, şarkı olarak belki bir yerlerden kulağınıza çalınmıştır.


BEN BİR CEVİZ AĞACIYIM, GÜLHANE PARKINDA
Başım köpük köpük bulut, içim dışım deniz,
Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkı'nda,
Budak budak, şerham şerham ihtiyar bir ceviz.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkı'nda.

Yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl.
Yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril,
Koparıver, gözlerinin, gülüm, yaşını sil.
Yapraklarım ellerimdir, tam yüz bin eli
m var.
Yüz bin elle dokunurum sana, İstanbul'a.
Yapraklarım gözlerimdir, şaşarak bakarım.
Yüz bin gözle seyrederim seni, İstanbul'u.
Yüz bin yürek gibi çarpar, çarpar yapraklarım.

Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkı'n
da.
Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.
Nazım Hikmet


Gülhane Parkı
Bir parka gittiğiniz zaman ne yapmak istersiniz?
Eminim pek çok kişi soruyu "şehir hayatında mahrum kaldığımız çimenlere oturmak" diye cevapladı.
Bu aralar Gülhane parkında ki çimenlere ne yazık ki yaklaşamıyorsunuz, oturmaya kalkanları bekçiler kibarca! uyarıyor, çimenlerde oturanlar kaldırılıyor, bekçiler gidiyor haydi hop herkes yine çimenlerde.
En rağbet gören çimenlik ise boğazı gören çay bahçesinin önünde ki çimenlik.
Çay bahçesine para vermek istemeyen yada veremeyenlerin 1 numaralı tercihi orada ki çimenler. 
Bu arada;
Gülhane parkının yeni düzenlemesi sırasında üst taraflara kapalı çardak tarzı, gözlerden uzak bölümler yapılmış.
İyi mi yapılmış? HAYIR!
Neden diye soracak olursanız, gözlerden uzak olduğunu fırsat bilen gençler tarafından o çardaklar suistimal ediliyor.
Bu yüzden aileler üst tarafta ki çardaklara pek çıkmıyorlar.
Eskiden oralarda piknik masaları vardı, aileler rahat rahat hafta sonu piknik yapardı. 

Gülhane Parkı Set Üstü Çay Bahçesi
Gelelim muhteşem manzarasıyla meşhur aile çay bahçesine.
Yukarıda ki resme bakıp hepsinin tabureli olduğunu zannetmeyin, üst tarafta ki çay bahçesi sandalyeli.
Yıllardır gidip gelirim, hiç bardakla çay verildiğini görmedim.
Tek kişi de olsanız 8 kişide ona uygun bakır bir çaydanlıkla, kişi sayısına uygun bardak ile çay veriliyor.
Çayınızı kendiniz doldurup içiyorsunuz.
Çaydanlıkların sapı da demir olduğu için elinizi yakmasın diye verilen el bezleri ise her zaman tertemiz, bembeyaz.
Set Üstü Çay Bahçesi hakkında hazırladığım yazı BURADA

kız kulesi

Çay bahçesinin en büyük özelliği tabi ki manzarası, manzara yüzünden herkes ön tarafta ki masalarda oturmak istiyor.
Yazın hele hafta sonu bu oldukça zor oluyor.
Önler boşaldıkça arkadakiler hemen ön masaya geçiyorlar.
Havanın en sıcak olduğu günlerde bile gitseniz, her zaman püfür püfür esen bir rüzgar var.
İstanbul'un yaz sıcağında rüzgar bulmak büyük bir nimet.

Gülhane Parkı Set Üstü Çay Bahçesi Manzarası
 Set üstü çay bahçesinin manzarası.

Gülhane Parkı Set Üstü Çay Bahçesi Manzarası
Manzaraya gelirsek;
Sağ tarafınızda Marmara'ya açılan gemiler, Adalar, karşıda Haydarpaşa Limanı, Selimiye Kışlası,


Boğaziçi
Sol tarafınızda;
Boğaz Köprüsü, Kız Kulesi, Kuleli askeri lisesi,
Önünüzde;
Sirkeci tren garına gidip gelen trenler, surlar ve muhteşem Boğaz.


Boğaziçi
Boğazdan çok lüks gezi gemileri de geçiyor, ağır tonajlı yük gemileri de, hepsi önünüzden geçip Marmara'ya veya Karadeniz'e doğru yol alıyorlar.


Boğaziçi
  

Son olarak bir video kaydımız var.
Ağustos ayında ki rüzgara dikkatinizi çekerim.


Yeni bir gezi yazısında görüşmek üzere...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum yazmak için;
Google hesabınız yoksa "Anonim" bölümünü işaretleyerek
yorumunuzu yazabilirsiniz.