Meydan Camii, Sivasın merkezi noktalarından birisi olan Atatürk Bulvarı ve Şemsi Sivasi Caddesi üzerinde yer alıyor.
Camiinin haziresinde Şemseddin Sivasi Hazretlerinin türbesi bulunmaktadır.
Meydan Camii ile ilgili ayrıntılı bilgileri ve resimleri bir önceki bölümde paylaşmıştım.
Bakınız; Sivas Meydan Camii
Bugünkü bölümümüzde Şemseddin Sivasi Hazretleri ve türbesi hakkında bilgiler ve resimler yer alacak.
Şemsi-i Sivasi Türbesi, Meydan Camiinin avlusunda yer almaktadır.
Şemseddin
Sivasî Hazretleri Türbesi;
AYRINTILI
TANIM:
Bu
hazire Sivas’ta “Şemseddin Sivasî Türbesi” olarak bilinir.
Ünlü
mutasavvıf, âlim ve şair Şemseddin Sivasî ile yakınlarının yattığı türbe “1564
yılında Kanuni Sultan Süleyman’ın vezirlerinden Koca Hasan Paşa’nın yaptırdığı
Meydan Camisi’nin kuzeybatı yönünde, cami avlusu içinde yer almaktadır.
Beden
duvarları kesme taştan inşa edilen türbe, dıştan sekizgen bir kasnağa sahip
olup üzeri tek kubbe ile örtülüdür.
Kubbe,
üzeri yeşil sırlı, oluklu kiremitlerle kaplıdır.
Türbe iki kısımdan
oluşmaktadır. Birinci kısımda Şeyh Şemseddin Sivasî’nin sandukası, ikinci
kısımda aile fertlerine, torunlarına ait yirmi adet sanduka bulunmaktadır.
Türbe
kapısı üzerinde dört mısralık bir manzumeden türbenin 1600 yılında yapıldığı öğrenilmektedir.
Kitabe şöyledir: “Şehr-i Sivas içre cânâ iş budur Şeyh Şemsüddin-i Kutb’un
meşhedi Didi Fevrî künbedi târihini Nûr ile olsun musaffâ merkadi” Şemseddin
Sivasî Türbesi’nin yanında yakınları medfundur. Bunlara ait kitabeler türbe
penceresi üzerindedir.
Birinci
kitabe: Pişvâ-yı ehlibalvet reb-nümâ-yı sâlikin Şems-i sâni Ahmed-i Sûzi azîz-i
kâm-bin Aşk-ı Hakla zâhir ü bâtın idüb tekmîl-i zât “İrci’i” emriyle şimdi
kurba oldı vâsılîn Şâd ola rûb-ı revânı mûnis-i nûr-ı Hudâ Himmeti sâliklerine
ola memdûd-ı karîn Târihin menkûtla üçler çıkup itdi nidâ Tekye-i dârü’s-selâma
Sûzî oldu post-nişin 1246 (1830–1831) İkinci kitabe: Gûş idince “irc’i” emrini
çün ol zât hemân Azm-i Firdevs eyleyüp buldı hayât-ı câvidân Geldi bir er
söyledi târihini kılda tamâm Tekye-i dâr-ı bekâya kıldı pehlûyı revân 1254
(1838–1839)
Birinci kitabede ismi geçen Ahmed Sûzî Şemseddin Sivasî’nin
yakınlarındandır.
Sivas’ta postnişîn idi, yüksek dersleri Hamdi merhumdan aldı
ve tasavvufu da Abdülmecid Efendi’den öğrendi. 1246 (1830–1831) senesinde vefat
etti. Sûzî mahlaslı divanı basılmıştır. Bundan başka “Kaside-i Bürde”
tercümesiyle “Sulûknâme” isminde iki eseri daha vardır.
Şemseddin
Sivasî Türbesi yanında Sivas Valiliğinde bulunmuş olan Ali Aşkar Paşa’nın
annesinin sandukası vardır.
Pencere
üzerindeki üçüncü kitabe şöyledir:
Hazret-i
Aşkar Ali Paşa civârı Şemsde Mâderine türbe yapdırdı becâ firdevs ola Yazdı
cevher-dâr târih-i duâ-gûyı Nazîf Türbe yapıldı Rukiye Hanım’a firdevs ola 1264
(1847–1848)”,
(Hikmet Denizli, Sivas Tarihi ve Anıtları, Sivas 1998, s.
127-129)
Kaynak;
ŞEMSEDDİN
SİVÂSÎ KİMDİR?
(Hicri D.926/Ö.1006. Miladi D.1520/Ö.1597)
Halvetiyye
tarikatının Şemsiyye kolunun kurucusu, âlim ve şair.
Türk-İslâm
tarihindeki meşhûr üç Şems’den birisidir. Bunlardan birincisi Mevlânâ
Celâlleddîn-i Rûmî’nin hocası olan Şems-i Tebrîzî, ikincisi İstanbul’un
fethinde Fâtih Sultan Mehmed Hân’ın yanında bulunan Akşemseddîn, üçüncüsü de
Üçüncü Mehmed Hân ile birlikte Eğri Seferine katılan Kara Şems’dir. Üçü de
yüksek dereceler sahibidirler.
926
(1520) yılında Tokat’ın Zile kazasında doğdu.
Horasan’dan Zile’ye göç eden
Ebü’l-Berekât Muhammed Efendi’nin oğludur.
Adı
Ahmed olup esmer olduğundan Kara Şems diye tanınır.
Anadolu’da faaliyet
gösteren ilk Halvetî şeyhlerinden Habib Karamânî’nin halifelerinden Amasyalı
Hacı Hızır’dan hilâfet alan Muhammed Efendi’nin Şemseddin Sivâsî’den başka
Muharrem, İbrâhim ve İsmâil adlarında üç oğlu daha vardır. Şemseddin ilk
öğrenimine Zile’de başladı, daha sonra Tokat’ta bulunan kardeşlerinin yanına
gitti. Burada Arakiyecizâde Şemseddin Mahvî Efendi’den faydalandı.
Şemseddin
Sivâsî’nin İstanbul’da medrese tahsilini tamamladığı ve müderrislik yapmaya
başladığı, bir gün müderrislerin ilim haysiyetine yakışmayacak tarzda
yardakçılık yapmalarına rağmen kazasker tarafından aşağılanmalarına şahit
olduğu, bu duruma çok üzüldüğü, Fâtih Camii’nde iki rek‘at tövbe namazı kılarak
müderrisliği terkettiği ve tasavvuf yoluna girmeye karar verdiği, İstanbul’dan
ayrılıp hacca gittiği, hac dönüşü Zile’ye giderek vâizlik yapmaya başladığı
kaydedilmektedir. Buradan Amasya’ya geçip babasının şeyhi Hacı Hızır’ın
halifesi Muslihuddin Efendi’ye intisap eden Şemseddin, şeyhinin vefatının
ardından bir süre Tokat’ta kaldıktan sonra Zile’ye döndü.
Tekrar Tokat’a
giderek Şeyh Mustafa Kirbâsî Efendi’ye biat etmek istediyse de Kirbâsî Efendi,
kendisinin çok yaşlı olduğunu söyleyip altı ay sonra Tokat’a gelecek olan
Abdülmecid Şirvânî’ye intisap etmesini tavsiye etti. Şemseddin, Abdülmecid
Şirvânî’ye on yıl kadar hizmet ettikten sonra otuz beş yaşlarında hilâfet alıp
Zile’ye döndü.
Sivas Valisi Hasan Paşa, inşa ettirdiği Meydan Camii’nin vâizlik
görevi için kendisini Sivas’a davet etti. Bu daveti, Zile’deki yaşlı babasının
ve Tokat’taki şeyhinin izniyle ve ailesiyle talebelerini de beraberinde
götürmek şartıyla kabul etti.
Sivas’ta vâizliğin yanı sıra bir tekke açarak
irşad faaliyetine başladı.
Tarikatı;
Şemseddin
Sivâsî’nin tarikat silsilesi biri Muslihuddin Efendi, Hacı Hızır Amâsî, Habib
Karamânî; diğeri Abdülmecid Şirvânî, Şahkubâd-ı Şirvânî, Mevlânâ Muhammed Rukıyye,
Mevlânâ Yûsuf Mahdûm vasıtasıyla olmak üzere iki koldan Halvetiyye tarikatının
ikinci pîri Seyyid Yahyâ-yı Şirvânî’ye ulaşmaktadır.
Onun yirmi dokuz halife
yetiştirdiği ileri sürülmektedir. Şemsiyye tarikatı, Şemseddin Sivâsî’nin
yeğeni Abdülmecid Sivâsî’nin İstanbul’a gelmesinin ardından Abdülahad Nûri
döneminde Sivâsiyye adıyla anılmaya başlanmıştır.
Kaynaklarda Şemsiyye hakkında
fazla bilgiye rastlanmamaktadır.
Abdülbaki Gölpınarlı, Şemsiyye’nin kendi
döneminde Mısır’da devam ettiğini ileri sürmüştür. 1987’de Hasan Aksoy
tarafından Kahire’de yapılan araştırmalarda Gölpınarlı’nın sözünü ettiği
Şemsiyye’nin başka bir tarikat olduğu tesbit edilmiştir.
Şemseddin Sivâsî’den
sonra yerine oğlu Pîr Mehmed Efendi, onun ardından damadı Receb Efendi
postnişin olmuş, tarikat daha sonra Abdülmecid Sivâsî tarafından sürdürülmüş,
onun İstanbul’a gitmesiyle Sivas’taki Şemsiyye Dergâhı ikinci planda kalmıştır.
Bu dergâhtaki irşad faaliyeti, Şemseddin Sivâsî’nin soyundan gelen şeyhler
tarafından tekkelerin kapatıldığı 1925 yılına kadar sürdürülmüştür. Şemsiyye
tarikatında uygulanan zikirde Halvetiyye’nin diğer kollarına göre farklılık
vardır. Şemsiyye’de esmâ-i seb‘a zikrinin yanı sıra Şemseddin Sivâsî tarafından
belirlenen kadîr, kavî, cebbâr, mâlik, vedûd isimleri fürûat esması olarak
zikredilir.
Tarikata girmek isteyenlere tövbe ve istiğfardan sonra kalbi
temizlemek için kelime-i tevhid zikri, nefs-i emmârenin yola girmesi için “cû‘,
seher, halvet” ve “samt”ın gerekli olduğu telkin edilir. Mehmed Nazmi bunların
tarikatın dört duvarını, devamlı zikretmenin ise tavanını teşkil ettiğini
söyler. Taç Şemsiyye’de halvete işarettir. Yılda bir veya üç halvet tarikatın
erkânı diye kabul görmüştür. Taçtaki yirmi dal esmâ-i fürûdan tekmil ismi olan
vedûda, “pul” diye isimlendirilen güller sırr-ı hüviyyete, düğme ise vahdet
sırrına işaret sayılmıştır.
Eserleri;
Şemseddin
Sivâsî’nin eserlerinin incelenmesinden Arapça’ya ve dinî ilimlere tam vâkıf
olduğu anlaşılmaktadır. Farsça’dan tercümeler yapması, Farsça grameri hakkında
bir risâle yazması, ramazan gecelerinde Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Mes̱nevî’sini müridlerine okuyup şerhetmesi
onun Farsça’yı da bildiğini ortaya koymaktadır.
Eğri seferi için İstanbul’a
geldiğinde Aziz Mahmud Hüdâyî tarafından karşılandığı, Hüdâyî’nin kendisine
büyük saygı gösterdiği, elini öptüğü, üç gün Hüdâyî Tekkesi’nde kaldığı, bu
sırada İstanbul’un ileri gelenleri tarafından ziyaret edildiği, III. Mehmed’in
kendisi için Sinan Paşa Köşkü’nde ziyafet verdiği, ziyafette bulunanların ve
Şeyhülislâm Hoca Sâdeddin Efendi’nin hürmetine mazhar olduğu belirtilmektedir.
Şemseddin Sivâsî’nin Ehl-i sünnet’in görüşlerine sıkı bir şekilde bağlı olduğu,
Ehl-i sünnet dışı görüşlere, Râfizîler’e, Şîa’ya ve Bektaşîler’e karşı son
derece sert bir tavır ortaya koyduğu görülmektedir. Şiirlerinde “Şemsî”
mahlasını kullanmış, çok sayıda manzum eseri olmakla birlikte zamanının iyi
şairleri arasına girememiştir.
Bunda şiiri irşad vasıtası olarak kullanmayı
tercih etmesinin etkisi vardır; dolayısıyla ağdalı ve mazmunlarla dolu
ifadelerden kaçınmıştır.
Gazel şeklindeki ilâhileri ise daha akıcı olup çoğunda
redifli kafiyeyi tercih etmiş, bu tür şiirleri çok tutulmuş ve bir kısmı
bestelenmiştir.
Sivas’ta
uzun yıllar irşad faaliyetini sürdüren Şemseddin Sivâsî ömrünün sonlarına doğru
III. Mehmed’in daveti üzerine Eğri seferine katıldı (1005/1596).
Halvetî-Şemsî
şeyhlerinden Mehmed Nazmi Efendi’nin, Şemseddin Sivâsî’nin menâkıbnâmesini
yazan yeğeni Receb Efendi ile Abdülmecid Sivâsî ve bazı çağdaşlarından naklen
verdiği bilgiye göre Şemseddin Sivâsî, henüz padişahtan davet almadan düşmanla
cihad etmek gerektiğini söyleyip sefer hazırlıklarına başlamış, İstanbul’a
gitmek için halkla vedalaştığı sırada padişahın cihada davet mektubu kendisine
ulaşmış, İstanbul’da başta padişah, devlet adamları ve ulemâ tarafından
karşılanmıştır.
Aziz Mahmud Hüdâyî, yaşlı haliyle sefere katılmasının sebebini
sorduğunda şimdiye kadar cihâd-ı ekber yaparak Peygamber’in sünnetine uyduğunu,
fakat cihâd-ı asgara katılamadığını, bu yolda da onun sünnetine uymak arzusunda
olduğunu söylemiştir.
Eğri seferi dönüşünde rahatsızlanıp bir süre İstanbul’da dinlenmiş, Sivas’a dönmek için izin talep ettiğinde III. Mehmed kalmasını istemiş, ailesinin yanında ölmeyi arzu ettiğini söyleyince dönmesine müsaade etmiştir.
Şemseddin Sivâsî, Sivas’a döndükten kısa bir süre sonra Rebîülevvel 1006’da (Ekim 1597) vefat etti ve Meydan Camii hazîresine defnedildi.
Receb Efendi tarafından kıldırılan cenaze namazına 60.000 civarında kişinin katıldığı rivayet edilir.
“Mekân u câyı oldu cilvegâh-ı kurb-ı lâhûtî / Tolındı hayf Şems-i ma‘na dîdemden nihân oldu” ; “Kadriyâ târîh-i fevtini dedim / Nüh felek Şems tolındı nûr ile”; “Ey Hüsâmî fevtine târîhtir / Rûh-ı pâk-i Şemsîye firdevs cây” beyitleri vefatına tarih düşürülmüştür.
Ölümünden üç yıl sonra inşa edilen türbesi Sivas’ın önemli ziyaretgâhlarındandır.
Necmü’l-Hüdâ fî menâkıbı’ş-Şeyh Şemseddîn Ebi’s-Senâ adıyla Türkçe bir menâkıbnâme kaleme alan Receb Efendi onun Muhammedî-meşrep, Hanefî-mezhep, Halvet-tarik olduğunu söyler.
Kaynak;
Türbe iki kısımdan oluşmaktadır. Birinci kısımda Şeyh Şemseddin Sivasî’nin sandukası, ikinci kısımda aile fertlerine, torunlarına ait yirmi adet sanduka bulunmaktadır.
Bu tabelada, Şems-i Sivası Hazretlerinin sandukası çevresinde Türbe içinde medfun olan muhterem zâtların isimleri sıralanmış.
Şeyh Pir Mehmet Efendi (Vf. H.1008)
Hasan Çelebi (Vf. H.1020)
Şeyh Müeyyed Efendi
Şeyh Receb'üs Sivasi (Vf. H.1016)
Şehy Halil Efendi
Şeyh Ömer Efendi
Şeyh Müeyyed-i Sâni Efendi
Şeyh Ömer-i Sâni Efendi
Şeyh Ahmed Suzi (ksa) Hazretleri (Vf. H.1246)
Şeyh Mehmed Behlül Efendi
Şeyh Hüseyin Efendi (Vf. H.1279)
Şeyh Ahmed Efendi (Vf. H.1318)
Şeyh Mehmed Efendi (Vf. H.1331)
Listenin sonunda; "Bu 13 zat-ı muhteremlerden başka türbede medfun bulunanlar, yukarıda ismi zikredilen zatların, eş ve evlatları olup isimleri bilinmemektedir. Burada belirtilen isimler ve sıralama Şemseddin-i Sivasi Hazretlerinin 10. göbekten torunu ve dergahın son şeyhi olan Şeyh Hüseyin Şemsi Güneren'in oğlu Dr. M. Fatih Güneren tarafından muhterem babalarının kendilerine bizzat yazdırdığı notlardan hazırlanmıştır. Ceddinden ve kendisinden Allah (C.C) razı olsun" yazıyor.
Yeni bölümde görüşmek üzere...
SENELERDIR SIVASTA YASADIM AMA BU BILGILERI SIZIN SAYENIZDE OGRENMIS BULUNUYORUM BIR MIM.ARKASIM GONDERDI BU CAMIYEDE 1978 YILINDA BABAMIN VEFAATI ICIN GITMISDIM SIMDI IZMIRDE YASIYORUM BIR SIVASA GITTIGIMDE VERDIGINIZ DEGERLI BILGILER ISIGINDA ZIYARETLERIMI DAHA BILINCLI YAPACACAGIM COK TESEKKUR EDERIM EMEGINIZE SAGLIK HALIM ERSOYLAR
YanıtlaSilMerhaba, tanıştığımıza memnun oldum.
SilSivas'ı her yıl ziyaret ediyorum.
Daha yayınlayacağım pek çok yer var.
Yazısını yazdığım konuların bilgilerini güvenilir kaynaklardan temin edip, yayınlıyorum.
Bu güzel sözleriniz için çok teşekkür ederim.
Böyle güzel yorumlar, diğer yazılarım için teşvik edici oluyor.
Sizlere yardımcı olabildiysem ne mutlu bana :)
Merak etmekle başlıyor herşey yolda yürürken etrafa bir baksak.. başlayacak tefekkür yolu 1 saati 1 yıl nafileden hayırlı..
YanıtlaSilNe kadar güzel söylemişsiniz, aynen öyle.
Sil